Divan Şiirine Giriş: Kaside Nedir?

kaside nedir, kaside ne demek, kaside türleri

Türk dili ve edebiyatı derslerinde sıkça karşımıza çıkan ve genellikle din ve devlet gibi konuları içeren şiir türü, kaside nedir? Kaside arapça bir kelimedir. Arapçada kasıt, kastetmek, niyet etmek gibi anlamları taşır. Bir edebiyat terimi olan kaside divan şiiri türüdür. Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacı ile yazılan kasideler aruz ölçüsü ile 33-99 beyit arasında yazılır.

Kaside Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Gazelden sonra divan şiirinde en çok kullanılan nazım biçimlerinden biri olan kasidenin kendi içerisinde birbirinden farklı bölümlerden oluşur. Kasidelerin ilk beytinin mısraları birbirleri ile kafiyelidir. Diğer beyitlerin ise ikinci mısraları ise ilk beyitle kafiye içindedir. Örnek bir kaside kafiye düzeni vermek gerekirse bir kaside aa xa xa xa xa xa xa… şeklinde düzenlenmelidir. Kasideler aynı vezinle söylenir ve genellikle en az 15 beyit uzunluğunda yazılır. Arap edebiyatından Fars ve Türk edebiyatına geçen kasidelerin beyit sayısı kimi durumlarda 31 beyit ile 99 beyit arasında çıkabilir. Bu yüzden kasidelerin beyit sayıları ile ilgili tam bir sayı vermek doğru olmayacaktır.

Kasideler; nesib ya da teşbib, girizgâh (Gürizgâh), medhiyye (maksad, maksûd), tegazzül, fahriyye ve du’â olmak üzere 6 bölümden oluşur. Kasideler ayrıca konularına göre, rediflerine göre ve kafiyelerine göre üç gruba ayrılır. Edebiyat tarihindeki en önemli kaside örneklerinden biri olan Fuzuli’nin Su Kasidesi klasik bir kasidenin nasıl olması gerektiğine dair en önemli eserlerden biridir.

Su Kasidesi

                Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
                Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
                Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
                Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
                Zevk-i tiğından aceb yok olsa gönlüm çâk çâk
                Kim mürûr ilen bırakır rahneler dîvâre su
                Suya versin bağ-ban gülzar-ı zahmet çekmesin
                Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin-gülzâre su
                Ohşadabilmez gubârını muharrir hattına
                Hâme tek bakmaktan inse sözlerine kare su
                Ârızın yâdiyle nem-nâk olsa müjgânım n’ola
                Zayi olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su
                Gam günü etme dîl-i bîmardan tiğin diriğ
                Hayrdır vermek karanû gecede bîmâre su
                ıste peykânın gönül hecrinde şevkim sâkin et
                Susuzum bu sahrede benim’çün âre su
                Ben lebim müştâkıyım zühhâd kevser tâlibi
                Nitekim meste mey içmek hoş gelir huş-yâre su

Su Kasidesi

                Ravza-ı kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr
                Âşık olmuş gâlibâol serv-i hoş reftâre su
                Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek
                Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su
                Dest-bûsı arzûsiyle ger ölsem dostlar
                Kûze eylen toprağım sunun anınle yâre su
                ıçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
                Gül budağının mîzacına gire kurtâre su
                Tînet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
                ıktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr’e su
                Seyyid-i nev’i beşer deryâ-yi dürr-i istifâ
                Kim sepiptir mu’cizâtı âteş-i eşrâre su
                Kılmak için taze gül-zâr-i nübüvvet revnakın
                Mu’cizinden eylemiş izhar seng-i hâre su
                Mu’ciz-i bir bahr-i bî-pâyan imiş âlemde kim
                Yetmiş andan bin bin âteş-hâne-i küffâre su
                Hayret ilen parmağın dişler kim etse istima
                Parmağında verdiği şiddet günü Ensâr’e su
                Eylemiş her katrede bin bahr-i rahmet mevc-hîz
                El sunup urgaç vuzu-ı için gül ruhsâre su
                Hâk-i pâayine yetem der ömrlerdir muttasıl
                Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su
                Zerre zerre hâk-i der-gâhına ister salar nûr
                Dönmez ol der-gâhdan ger olsa pâre su
                Zikr-i na’tın virdini derman bilir ehl-i hatâ
                Eyle kim def-i humar için içer mey-hâre su
                Yâ Habîbâ’llah yâ Hayr’el-beşer müştâkınım
                Eyle kim leb-teşneler yanıb diler hem vâre su
                Sensin ol bahr-i kerâmet kim şeb-i Mi’rac’da
                şeb-nem-i feyzin yetirmiş sâbit ü seyyâre su
                Çeşm-i hûr-şidden her dem zülâl-i feyz iner
                Hâcet olsa merkâdin tecdîd eden mi’mâre su
                Bîm-i dûzah nâr-i gam salmış dîl-i sûzânıma
                Var ümîdim ebr-i ihsanın sepe ol nâre su
                Yümn-i na’tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri
                Ebr-i nîsandan dönen tek lü’lü-i şeh-vâre su
                Hâb-ı gafletten olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
                Hâb-i hasretten dökende dîde-i bîdâre su
                Umduğum oldur ki Rûz-i Haşr mahrûm olmayam
                Çeşm-i vaslın vere ben teşne-i dîdâre su